Sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaşamaya ne denir? (Hikâyeli bir yolculuk)
Bu satırları yazarken içimde tanıdık bir kıpırtı var; sanki bir dost meclisinde, “kalbimdeki bir hikâyeyi sizinle paylaşmak istiyorum” der gibi. Çünkü “Sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaşamaya ne denir?” sorusu, kelimelerden çok daha fazlası. Kimi buna ihlâs der, kimi takvâ ile birlikte anlar, kimi ise “Rızâ-i İlâhî için yaşamak” diye özetler. Adı ne olursa olsun, mesele özde aynı: görünmeyene sadakat, kalbe ayar vermek, niyeti berrak tutmak.
Hikâye: İki komşu, tek niyet
Aynı mahallede yaşayan iki komşu düşün: Biri, detaylı planlarıyla tanınan mühendis Yusuf; diğeri, insanların yüreğine dokunan sınıf öğretmeni Zehra. Yusuf’un dünyası çizelgeler, stratejiler ve çözümlerle çevrili; Zehra’nın dünyası ise çocukların gözleri, ailelerin dertleri ve aralarındaki görünmez bağ. İkisi de her sabah aynı kapıdan çıkıyor; fakat aynı göğe bakıp aynı niyeti fısıldıyor: “Rabbim, yalnız Senin rızân için.”
Yusuf’un stratejisi: Planını Allah’ın rızasıyla hizalamak
Yusuf için mesele, “en verimli çözüm”ü bulmakla başlıyor. Bir projede bütçe kısıtlı, zaman dar, ekip yorgun. Klasik bir tasarruf kalemi var: Taşeronun ücretini kırpmak. Bu, tabloda akıllıca görünüyor. Fakat Yusuf o akşam, defterinin köşesine şu cümleyi yazıyor: “İhlâs, görünmeyen kul hakkını da görür.” Ertesi gün toplantıda kararı değiştiriyor; adil sözleşme, makul ödeme, şeffaf süreç. Kâğıt üstünde kâr azalsa da içindeki terazi hafifliyor. O an anlıyor: Sadece Allah’ın rızasını gözetmek, bazen en kolay görünen yolu değil, en doğru olanı seçmektir.
Zehra’nın şefkati: İlişkilerde ihlâsın sesi
Zehra bir öğrencisinin sessizliğini fark ediyor. Çocuğun annesi yeni iş bulmuş; evde düzen değişmiş. Notlar düşmüş ama asıl kırık, çocuğun kalbinde. Zehra, teneffüslerde ona masal anlatıyor, ev ziyaretinde anneyle dostça konuşuyor, sınıfta arkadaşlarının onu dışlamasına mahal vermeden küçük bir “gönül ekibi” kuruyor. Karnedeki rakamlar düzeliyor; ama Zehra bilir ki mesele rakam değil, niyet. Sınıf kapısından çıkmadan fısıldıyor: “Rabbim, yaptıklarımı yalnız Senin için.” İhlâs, onun elinde not çizelgesinden önce bir merhamet diline dönüşüyor.
İsimler ve öz: İhlâs, takvâ ve Rızâ-i İlâhî
İhlâs, ameli yalnız Allah için yapmak, kalbi riya ve alkış ihtiyacından arındırmaktır. Takvâ, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hata sınırından uzak durmak, kalbi tetikte tutmaktır. Rızâ-i İlâhî ise işin hedefidir: “Yaptığım her işi Sen razı ol diye yapıyorum.” Bu üçü, aynı kapının farklı anahtarları gibidir: ihlâs niyeti arındırır, takvâ yolu emniyete alır, rızâ hedefi gösterir.
Erkekçe çözüm, kadınca şefkat: Aynı niyetin iki kanadı
Yusuf’un dünyasında strateji, Zehra’nın dünyasında empati konuşur. Fakat her ikisi de niyet aynasında buluşur. Yusuf çözüm üretirken “Allah razı mı?” sorusunu iş planına yazar; Zehra ilişkiler kurarken aynı soruyu kalbine yazar. Biri grafikleri, diğeri gönülleri düzenler; ikisinin ortak paydası, ameli ihlâsla mühürlemektir.
İhlâsı diri tutmanın küçük pratikleri
- Niyet yenile: Güne “Rızân için” duasıyla başla; iş ortasında bir cümleyle tazele.
- Görünmez iyilik yap: Kimse bilmeden küçük bir hayır, ihlâsı besler.
- Hesap ver: Gün sonunda “Bunda rıza var mıydı?” diye kendine dürüstçe sor.
- Riyadan sakın: Alkış geldiğinde kalbi Şükür Senden cümlesiyle serinlet.
Bir kırılma anı: Kimin gözü, kimin rızası?
Mahallede bir yardım kampanyası düzenlenir. Komite, Yusuf’un görünürlüğü yüksek bir konuşma yapmasını, Zehra’nın da sahnede teşekkür almasını ister. İçeride küçük bir fırtına kopar: Kalbim alkışı isterse? Yusuf kürsüye çıkmadan önce nefes alır: “Allah’ım, sözümü ihlâsla temizle.” Zehra ise çiçekleri kabul ederken kendi payını küçültür, emeği görünmeyenleri över. Toplantıdan sonra ikisi de evine dönerken aynı sessiz şükürle yürür: “Rızân varsa, gerisi teferruat.”
Günlük hayatta “Sadece Allah’ın rızasını gözetmek” nasıl görünür?
Markette kasiyere sıcak bir teşekkür, trafikte sabır, çevrim içi tartışmada nezaket, kazançta adalet, kayıpta tevekkül… Hepsi ihlâsın gündelik yüzleridir. Bazen bir hakkı almaktan vazgeçmektir bu; bazen de hakkı korumak. Bazen görünür bir başarıda “ben”i geri çekmek; bazen görünmez bir emekte “ben”i hiç anmamak.
İhlâsın meyvesi: İç huzur
Yusuf’un tablosunda rakamlar yerini buldukça yüzünde sükûnet çoğalır. Zehra’nın sınıfında çocuk kahkahaları yükseldikçe kalbi dinginleşir. Çünkü ihlâs, sonucu Allah’a ısmarlayıp sürece adalet, merhamet ve doğruluk katmaktır. Dışarıdan bakınca aynı mahallede iki sıradan hayat; içeriden bakınca rızâya adanmış iki yürüyüş.
Sonuç: Cevabın adı ve kalbin hâli
“Sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaşamaya ne denir?” sorusuna, kalplerin ortak kelimesiyle cevap verelim: İhlâs. İhlâs, takvâ ile yürür, Rızâ-i İlâhî’ye varmak ister. Yusuf’un stratejisinde de, Zehra’nın şefkatinde de aynı sır saklıdır: Kim için yaptığını unutma. Gösterişin gürültüsünden uzak, vicdanın ince sesiyle…
Şimdi söz sende
Sen hangi anlarda “Sadece Allah’ın rızasını gözetmek”le yüz yüze geliyorsun? Gününün hangi köşesine küçük, kimsenin bilmediği bir iyilik bıraktın? Aşağıya bir cümle, bir hatıra, bir niyet bırakır mısın? Belki senin sözün, bir başkasının kalbinde ihlâsı uyandırır.